Renault Mais CEO’su Sn. Dr. Berk Çağdaş ile Röportaj
Buket Yaşar: Berk Bey merhaba, okuyucularımıza kendinizi tanıtarak röportajımıza başlayabilir miyiz?
Dr. Berk Çağdaş: Merhaba, tabi. 1967 İstanbul doğumluyum. Aslen Malatyalıyım. Kabataş Erkek Lisesi mezunuyum. 1988 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’ni bitirdim. Endüstri ve İşletme Mühendisliği’nde çift anadal yaptım. Akabinde İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansımı tamamladım. İş hayatına önce, mühendis olarak E.C.A. grubunda başladım. Üniversite yıllarında kendime yol olarak seçtiğim, finans ve finansal operasyonlar üzerinde uzmanlaşma düşüncem perspektifinde, master’ımında bu yönde olması sebebiyle bankacılığa geçtim. Yaklaşık 10 yıl bankacılık sektöründeydim. 2000 yılı başında Doğuş Otomotiv Grubuna Finans Koordinatörü olarak atanmam sebebiyle, bankacılıktan otomotiv sektörüne geçtim. Çalışırken ücretsiz izin alarak University of Chicago’da MBA yaptım. O esnada Chicago’da bir süre çalışma imkanı da buldum. Bu arada Doğuş Otomotiv’e geçmeden önce İTÜ’de yüksek bir derece ile stratejik risk yönetimi üzerine doktoraya kabul edilmiştim. Risk yönetim sistemlerinin bilançolara uygulanması konulu tezimle doktoramı aldım. 2006 yılında da CFO ve Genel Müdürlüğe atandım. 2008 yılında Harvard Business School’a kabul edildim. Orada Advanced Management üzerine eğitim aldım. 2016 yılına kadar da Doğuş Otomotiv’deki CFO ve Genel Müdürlük görevimi sürdürdüm. Profesyonel bir karar alarak, OYAK Grubu’nun yapmış olduğu teklifi değerlendirerek Renault MAİS’in CEO’luğunu üstlendim. Hala daha bu görevi yapıyorum.
Buket Yaşar: Endüstri mühendisliği bakış açısının iş hayatınızda ne gibi katkıları oldu?
Dr. Berk Çağdaş: İş hayatında yönetim bilimi, %60-70’i algoritmik, parametrik olmayı gerektiren; algoritmik yaklaşımları uygulamayı gerektiren bir yapıya özgüdür. Bunun %30-40’ı da iyi iletişim kurabilme ve insan olabilme faktörüne dayalıdır. Her şeyi çok iyi biliyor olabilirsiniz, mükemmel bir teknik adam olabilirsiniz ama iletişiminiz yoktur; iyi bir iş insanı olabilirsiniz ama iyi bir yönetici, lider olamazsınız. Profesyonel iş hayatında, yöneticilikten ziyade lider olma hassasına önem veririm. Çalışanlarımla saygı ve sevgi çerçevesinde arkadaşça bir ast-üst ilişkim var.
Temel prensiplerim var. İşin teknik olarak yönetilmesi, parametrik bir sisteme dayanır. Kendi iş parametriklerim için bir CEO defteri hazırladım. Bu defterde yönettiğim tüm alanlarda aradığım şeyler yalın bir şekilde yazıyor. Bunları şeffafça arkadaşlarımla paylaşıyorum. Bu işin parametrik tarafı. Önem verdiğim parametrik olmayan taraf, yani insani taraf, ruh, duygu tarafı. Birincisi, her zaman güler yüzlü olabilmek. İnsanları ast-üst egosu içerisinde takip etmek veya bu şekilde iletişim kurmak doğru değil. Egoyla ilişki kurarsanız, bunun hiçbir sağlıklı tarafı olmaz. Sizin beni bir abiniz olarak görebilmeniz, omuzunuza dokunduğumdaki samimiyeti, o enerjiyi hissetmenizdir önemli olan.
İnsanlarla aynı göz hizasından konuşmak gerekir. Ne küçüleceksiniz, yani ne aşağıdan bakacaksınız; ne de yukarıdan bakacaksınız… Üzerinize bir ceket giyiyorsanız, ceketi neden büyük giydin dedirttirmeyeceksiniz. Veya üstünüze dar bir ceket giymeyeceksiniz, o zaman komik olursunuz. İkinci nokta bu dediğim gibi, aynı göz hizasından bakabilmek.
Eğer biz yaptığımız işi, kafamız ve yaşantımız içerisinde sıradan hale getirirsek olmaz. Çünkü bana göre hiçbir insan sıradan değildir. İnsan kendisini sıradanlaştırır. Ve bu olduğu zaman, evrenin size yapabileceği hiçbir şey yoktur. Sizin kendinizi farklı, her şeye layık, çok sevilir, çok saygı duyulur ve önemli görmenizle başlar her şey.
Bilen insan, az konuşur. Dolayısıyla bilgi, bilgelik, empati gücü; tevazuyu beraberinde getirir. Değineceğim üçüncü nokta da empati gücü. Empati, kendimizi karşımızdakinin yerine koyabilmedir. Ve kendimizi, karşımızdakinin şartları içerisinde düşünebilmektir.
Buket Yaşar: Sizce, yüksek lisans ve doktora yapmanın özel sektör için faydaları nelerdir?
Dr. Berk Çağdaş: Kişiye faydası var. Kişisel gelişim, kendinizi farklılaştırma anlamında katkısı oluyor. Dünyadaki trendleri, konjonktürleri, ayrışımları, toplumsal hareketleri, ekonomik hareketleri izleyebilme gücünü ancak iyi bir eğitim ve başkalaştırma ile yakalayabilirsiniz.
Mevlana’nın bir sözü var: “Dün, dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım.”
Otomotiv sektörünün bugününü takip etmeyeceksiniz. Ben kendim için söylüyorum bunu. Elektrikli olacak, otonom araçlar olacak, internet paylaşımlı olacak… Bunlarla bu şirketi nereye konumlandıracağız? vs. önceliklerimin bunlar olması lazım. Bugün, zaten kendi şartları içerisinde gerçekleşiyor. Dolayısıyla kendinizi geliştirmek anlamında, her gün farklılaşan koşullara adaptasyon sağlama açısından yüksek lisans ve doktoranın size katabileceği çok şey var.
Buket Yaşar: Çalışma hayatında kişiler, kendilerine nasıl bir yatırım yapabilir?
Dr. Berk Çağdaş: Öncelikle fedakar olmalılar. Gerekirse akşam programlarına (eğitim), sertifika programlarına katılmalılar. Gerekirse bunları hafta sonu yapmalılar. Başkalaşmak gerekir. Başkalaşmadıkça, kendinize farklılıklar katmadıkça; bulunduğunuz alan ne ise, sebatla o alan üzerinde istikrarlı bir şekilde uzmanlaşmadıkça tekamül oluşmuyor. İş hayatındaki tekamül, rütbe almakla, mevkinizin artmasıyla olur. Bunun için sizin, farklı bakış açılarıyla dikkat çeken bir insan olmanız lazım. Bilginizle, görgünüzle, sadakatinizle, örnek davranışlarınızla, düşünce sistematiğinizle kendinize hayran bırakmanız lazım.
Buket Yaşar: İnsan ruhunu bahçeye benzetiyorsunuz. Bunu biraz açabilir miyiz?
Dr. Berk Çağdaş: Bana göre bizim hayatımızdaki en büyük problem, taşıdığımız maskelerin bize yüklediği ağırlığı taşıyamıyor olmamız. Biz doğumdan itibaren kendi öz benliğimizle şekillenen, bir karakter coğrafyası içinden geliyoruz ama 14-15 yaşından itibaren çevremiz, çevremizin bize yüklediği dogmalar, bize yüklenen programlar, içinde bulunduğumuz coğrafyanın ve toplumun yargıları, anlayışları; bizim yüzümüzle, dışarıya gösterdiğimiz gerçek yüzümüz arasında bir fark yaratıyor.
Mutlu olan insanlarda, kendi içlerinde mutluluğu yakalamış insanlarda maskeyle, kendi halinin üst üste oturduğunu görüyoruz. Arada hiçbir hava boşluğu yok. Ama bazı insanlarda, çoğumuzda dışarıya gösterdiğimiz yüzümüzle, kendimize ait yüzümüz arasında fark var. Birbirimize çok uzağız.
Yunus Emre’nin de dediği gibi “Bir ben var, benden içeri”
Bahsettiğim fark, ne kadar artarsa; kendimizden, benliğimizden o derece uzaklaşırız. Sonuç olarak, kendimiz olmayan bir “ben”i yüzdürmeye çalışıyoruz.
Dolayısıyla arka bahçemiz, ruhumuz. Ruhumuzu zenginleştirmemiz lazım. Ruh ayrı bir şey, ego ayrı bir şey. Bunların hepsi, bizim alt beynimiz tarafından yönetiliyor. İnsanda 2 beyin bölümü var. Korteks (üst beyin), bilinçli duygularımızı, hareketlerimizi vs. yönetir. Alt beynin ise yargılama yetisi yok. “O yanlıştır, kötüdür; öbürü doğrudur, iyidir” vs. bilmez. Alt beyine ne verirsen alır ve onu uygular. Dolayısıyla biz bilinçli düşüncelerimizle neye inanırsak, kendi kalbimize kendi iç sesimize neyi söylersek ve onu bir inanç unsuru haline getirirsek; alt beyin de yani bilinçaltı da onu alır ve gerçekleştirir.
Sonuçta biz enerjiler bütünüyüz. Katı tarafımız vücudumuz, bir de katı olmayan tarafımız var. O da ruhumuz. Dolayısıyla arka bahçemizi yeşertmemiz lazım. Duygularımızı, sezgilerimizi kuvvetli kılmamız lazım.
Hep olumluluk prensibiyle hareket etmemiz lazım. Hayatımızdaki başarı prensiplerinden bir tanesi, ruhumuzu olumluluk prensibi üzerine yönetmektir. Hayal kurmaktan da korkmamak lazım. Kurduğumuz hayalleri resimleyebilmek, o resimleri alıp kitabımızın arasına koyabilmek lazım. Bahçenin açan çiçekleridir hayaller…
Ruh nasıl zenginleşir? Olumluluk prensibi ile. Yeteneklerinize zaman ayıracaksınız, yeni yeteneklerinizi keşfedeceksiniz. İnsanın beyni, keşfedilmemiş yetenekleri ile dolu bir çiçek tarlası gibidir. Biz zaman ayırmadığımız için, beyin onları ortaya çıkartmıyor. Belki çok iyi enstrüman çalacaksınız, belki çok iyi şiir yazabileceksiniz, belki çok iyi resim yapabileceksiniz. Bunlar ruhu besleyen unsurlar…
Buket Yaşar: Masum Arayışlar isminde bir şiir kitabınızda var. Siz, şiir yazmaya nasıl karar verdiniz?
Dr. Berk Çağdaş: Zor bir çocukluk dönemi geçirdim ben. Kendimi daha fazla dinlemek konusunda fırsat verdi bana şiir yazmak. Şiir, empati yapma yeteneğidir. Aynı zamanda kelimelerin algoritmasıdır. Kelimelerle oynayabilme sanatıdır. Ruhun söylediklerinin, kelimelere yansımasıdır. Şiirde bir aşktan bahsedersin, bir toplumsal olaydan bahsedersin veya başka bir şeyden bahsedersin. İlla senin onu yaşamış ve görmüş olman gerekmez.
Buket Yaşar: Kitaplardan da bahsedelim. En son hangi kitabı okudunuz?
Dr. Berk Çağdaş: Stefano D’Anna’nın Tanrılar Okulu kitabını çok seviyorum. Şu anda “Dervişin 99 Sevgi Tesellisi” ve “Bu Da Geçer Ya Hu” isimli kitapları okuyorum. İnsanın iç gücünü artırmaya yönelik, olumlama üzerine kitaplar okuyorum. Tarihi kitaplar da okumayı çok severim.
Buket Yaşar: İş hayatınızda rol model aldığınız bir kişi var mı?
Dr. Berk Çağdaş: Hayatımdaki en önemli rol modelim, uzun bir süre çalıştığım Körfez Bank’ın o zamanki Genel Müdürü Sn.Haluk Dayıgil’dir. Çalışma sistemim, disiplinim, düşünce yapım üzerinde çok büyük format atmışlığı vardır.
Buket Yaşar: Son olarak, biz gençlere söylemek istedikleriniz var mı?
Dr. Berk Çağdaş: Hayat çok önemli bir kazanç ve çok önemli bir nimet. Allah bize harcamamız için zaman veriyor. O zamanı harcayabilmemiz için de bir vücut ve sağlık veriyor. Çok önemli 2 tane kıymetimiz var. Ki bunu kaybettiğimiz zaman anlıyoruz. Ama geri getirmek mümkün olmuyor. Biri zaman, diğeri sağlık. Bu iki değerin kıymetini bilenler, gelecek dönemlere daha hazırlıklı olacaklar.
Bu güzel röportaj için Sn. Dr. Berk Çağdaş’a kocaman teşekkürlerimle…
Endüstri Mühendisliği Öğrencisi (2016-2020)
Karadeniz Teknik Üniversitesi